Evlilik Doyumu ve Evlilik Doyumunu Etkileyen Faktörler
Evlilik, insanın gelişiminde önemli derecede rol oynayan ve bir süreç sonucu oluşan en küçük birimdir. Evlilik doyumu; evlilik içerisinde çiftlerin karşılıklı olarak yaşadıkları sevgi ve iletişim şekli, cinsel doyumları gibi bireysel boyutları kapsayan, aynı zamanda çiftlerin birlikte aldıkları kararlarda denge, kazanç ve sorunları paylaşma ve çözme gibi çevresel boyutları da sağlayan psikolojik tatmindir. Bireyin, evlilik doyumu ve temel ilişkileri, yaşamdaki mutluluğunu etkileyen önemli bir kriterdir.
Aile içinde her bir ferdin rolleri birbirinden ayrıdır. Buna dayanarak araştırmalara aileyi ve evliliğin yapısını dâhil ederken her bir ferdin (çocuklar, karı-koca) irdelenmesi gerekir. Aile üyelerinin birbirlerinden beklentileri, istekleri ve ihtiyaçlarının karşılanması aile ve evlilik doyumu açısından önemlidir. Sosyo-ekonomik düzeyi, eğitim düzeyleri, kök aileleri, cinsiyet rolleri, din gibi etkenlerin de olumlu ya da olumsuz evlilik doyumunu etkileyen faktörler arasında yer aldığı belirtilmiştir.
Cüceloğlu (1987), İnsanların nitelikli olmaları ancak başkaları tarafından kurulan iletişim yoluyla yaşamlarına devam edebilmeleri gerçeğini ifade eder. “İnsan doğumdan itibaren ilk olarak anne ve babası ile ilişki kurar ve zamanla büyüyerek akrabalarıyla ve karşı cinsle yakın ilişkiler kurmaya başlar. Başkalarıyla kurulan bu ilişkiler kişinin hayatında en önemli doyum sağlayacak kaynaklardan bir tanesidir. Evlilik ilişkisi de insan hayatında önemli rol oynayan bu yakın ilişkilerden biridir.” ifadesiyle Cüceloğlu, evliliğin insan için önemli bir doyum kaynağı olduğu yönündeki işlevini vurgulamaktadır. Doyum düzeyi yüksek bir evliliğin yürütülmesinde, iki yetişkin bireyin duygusal bağlılık içerisinde, birbirlerinin psikolojik gereksinimlerini karşılayıp, birbirlerine güven ve destek sağlamaları gerekmektedir. Evlilik ve aile ile ilgili çok sayıda yaklaşımlar vardır.
Bilişsel Yaklaşım: Bilişsel yaklaşım, akılcı-duygusal ve sosyal öğrenme yaklaşımı olarak ele alınmıştır. Akılcı-duygusal yaklaşımlar; aile üyelerinin mantığa uymayan inançlarının duygusal olarak rahatsızlıklara neden olduğunu fark etmelerine imkân sağlamaktadır. Bilişsel yaklaşıma göre, duygusal problemlerin nedenini iç ve dış olaylar değil amaç dışı inançlardır. Aile üyelerinin irrasyonel inanışları sürekli tekrarlanır. Farkında olmadan bu inançların kendi ebeveynlerinden kaynaklandığını öğrenmekte ve aile ilişkilerinde işlevsizliklerini sürdürmeye devam ederler. Aile üyeleri işlevsizlikle ile ilgili farkındalık kazanarak gerçek olmayan inançlarını değiştirebilmektedirler. Bilişsel aile yaklaşımında, eşlerde kendini kabul etmeme olgusu önemli bir etken olmaktadır. Bu yaklaşım bireylere başkalarını olduğu gibi kabul etmelerini öğretmeye çalışmaktadır. Böylece bireylerin bu eylemi gerçekleştirip sonrasında daha mutlu yaşayacaklarına inanılmaktadır.
Davranışsal Yaklaşım: Bu yaklaşımın genel gayesi, aile içinde karşılıklı olarak birbirlerinin etkileşimlerini arttırmaktır. Olumsuz etkileşimleri azaltarak önce iletişim kurmayı sonra da problem çözme becerilerini öğretmektir. Kişilerarası etkileşimin değişmesi önem kazansa da önceliğin iki kişiye (eşlere) yoğunlaşması dikkat çekmektedir. Davranışçı aile yaklaşım; olumlu davranışların ve iletişimin öğrenme sonucunda oluşabilmekte olduğunu belirtmektedir. Olumsuz ve etkisiz davranışlar, etkili ve olumlu davranışlarla değişebilmektedir.
Yapısal Yaklaşım: Salvador Minuchin’ nin geliştirmiş olduğu yapısal aile kuramında ailenin sosyal bir yapıya sahip olduğunu ifade edilmektedir. Aile üyelerinin etkileşimi ile var olan sosyal yapının değişebildiğini belirtmektedir. Yapısal aile modelinde, aile sistemi birbiri ile etkileşim halindedir. Küçük alt sistemlerden oluşmakta ve bu alt sistemler aile bütününü temsil etmektedir. Eşler evliliğin başlarında etkileşim kalıpları geliştirirler. Eşlerin davranışları, değerleri ve duyguları ile ilgili beklenti içerisinde olduğu birçok durum bulunmaktadır. Eşler arasındaki etkileşimin sağlıksız gelişmesi çiftler arasında doyumsuz bir ilişkiye neden olmaktadır.
Yaşantısal Aile Yaklaşımı: Yaşantınsal aile yaklaşımı, aile üyelerinin kendilerine göre farkındalıklarını yükseltmesi gerektiğini belirtmektedir. Eşler arasındaki problemlerin şimdi ve burada odaklı duruma getirilmeyerek çözümlenmemesinin ve geçmiş yaşantılara takılı kalmasının doyumu düşürdüğü belirtilmektedir.
Evlilik Doyumu ve Benlik: İki insanın evlilik ilişkilerinde kendilerini ve eşini nasıl algıladıkları, beklentileri, arzuları, kendilerini nasıl ifade edebildikleri, eşine ve onun özelliklerine karşı duyduğu saygı, anlayış, çiftlerin ilişkilerinden aldıkları doyumu ve evliliğin kalitesini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Evli çiftlerin birbirlerinin benlik bütünlüklerine olumlu geri bildirimler vermemelerinin eşlerdeki depresif belirtileri arttırdığı vurgulanmaktadır.
Evlilik Doyumu ve Aile : evlilikte çıkacak olumsuzlukların en önemli nedenlerinden biride kayınvalide-gelin ve kayınvalide-damat ilişkisi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca ilişkide çıkabilecek problemleri veya çatışmayı önleyebilen bir faktör olarak kayınvalide-damat arasındaki ilişkinin de bir kaçınmanın oluşumundan kaynaklandığı da vurgulanmaktadır. Ailede ebeveynlerle ilgili yaşanan çatışmalardan veya problemlerden daha çok kadının daha çok etkilendiği belirtilmiştir. Gelin-kayınvalide arasındaki problemlerde kadın, kayınvalidesinden eşinin sorumluluğunu alıp akrabalık ilişkilerini yönetmesi aile içinde çatışmaya zemin hazırlamaktadır.
Evlilik Doyumu ve Cinsellik: Cinsel doyumun hem ruhsal hem de fiziksel tatmin ile ilişkisinin önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca kültürel farklılıklar, cinsiyet rolleri algısı, bağnazlık, cinsel ilişkiyi ve eşlerin evlilik doyumunu önemli ölçüde etkilemektedir. Her ne kadar toplumun cinselliğe bakış açısının eşler arasındaki ilişkinin doyum düzeyinde etkili olsa da eşlerden birinin muhafazakâr bakış açısı, aralarında ki cinsel arzuyu ve doyumu engellediğini ve bu durumun eşlerin evliliğini olumsuz etkilediğini ifade etmektedir.